skip to main | skip to sidebar
Fotoğrafım
fortunato
aslında..
Profilimin tamamını görüntüle

...
Çömlekçi söyle bana,
nasıl bulunur gizli bir liman,
insan kendinden bunca korkarsa
...


Mazi

  • ► 2012 (4)
    • ► Ekim (1)
    • ► Ağustos (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Şubat (1)
  • ▼ 2011 (19)
    • ► Temmuz (4)
    • ► Haziran (2)
    • ► Mayıs (3)
    • ▼ Nisan (2)
      • I climb the tree to see the world..
      • Nasıl anlatamıyorsun mesela?
    • ► Mart (3)
    • ► Şubat (2)
    • ► Ocak (3)
  • ► 2010 (13)
    • ► Aralık (3)
    • ► Kasım (1)
    • ► Ekim (2)
    • ► Eylül (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Mayıs (1)
    • ► Nisan (1)
    • ► Şubat (1)
    • ► Ocak (2)
  • ► 2009 (17)
    • ► Aralık (1)
    • ► Kasım (3)
    • ► Eylül (1)
    • ► Ağustos (2)
    • ► Temmuz (7)
    • ► Haziran (2)
    • ► Nisan (1)

...
Yoksa bir an için bile olsa,
Senin kalbinin yanında
Olmak için mi yaratılmış?
...


Başka Dünyalar..

  • Yirmi İki Eylül

Siluetler

Mahzen

İnsanın başkasına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir. (Tezer Özlü)

I climb the tree to see the world..

24 Nisan 2011 Pazar

Yalnız kaldığında sanki o başka hayatı yaşayabileceğini sanıyor, kimse ona zarar vermeyecek ve sadece olmak istediği kişi olacak. Kalabalıkların ona nasıl baktığını biliyor. Son zamanlarda belki de bu nedenle daha çok saklanıyor. Sonra o saklandığı yerden çıkıp hayata dahil olduğunda her yerin o tuhaf yüzlü adamlarla kaplı olduğunu görüyor. Tanrı, diyor, eğer yoksa, iyiliği temsil edecek başka bir şey yok demektir. İyilik olmazsa kötülük de olmaz ama bak, diyor, her yerde kötülük var.

*


" Yıllar sonraydı belki, hasır şapkalı bir adam çıkıp geldi sisin içinden. Meksika purosu içiyordu sürekli. Tırnak içleri toprak doluydu. Ateşin başına oturup sırtını boşluğa dayadı. Kurt seslerinin ortasında, konuşmadan saatlerce oturduk. Güldü sonra, dişleri çamurluydu ve ağzını açınca küçük çakul taşları düşüyordu yere, sisin içinde, yuvarlana yuvarlana kaybolup gidiyorlardı." (Karanlık Beyaz)

Hasan Ali Toptaş - Ölü Zaman Gezginleri

*

Sabaha karşı uyanıyorum, genelde sabahları uyuyorum ancak gece uyuduysam sabaha karşı mutlaka uyanıyorum. Bazı geceler sırf yatağa saklanmak için yattığım oluyor. Yatmaktan yorulduğum zamanların sonrasında rahat uyuyamıyorum. Uykuya dalmaya yakın kafamın içinde kendi kendine koşuşturan anlamsız sözcük öbeklerini fark edip yatakta geçirdiğim sürenin en rahatlatıcı kısmına geldiğimi anlıyorum. Bilinçaltının bilincin kendisiyle kavgaya tutuştuğu o zamanlarda şu an elbette hatırlayamayacağım fakat kimi zaman kaybolmakta olan bilincimin anlık ortaya çıkışıyla farkına vardığım bu geri dönüşleri yakaladığım için bile uykuyla uyanıklık arasındaki o anları seviyorum, her şeyin mümkün olduğu yegane anlar buınlar olsa gerek, rüyalar bile değil.

*

"Demek ki insanlar birbirlerine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. Seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. Beni asıl, bu ümidin boşa çıkması üzüyor... Bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok... Artık eskisi gibi apaçık konuşamayız... Bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? Hiç!.. Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik... Her şey bitti mi? Zannetmem. İkimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. Yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak durmak lazım. Ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar. ..."

Sabahattın Ali - Kürk Mantolu Madonna

*

O bankta uzun uzun oturduğumuzu hatırlıyorum. Bu bankta uzun uzun oturduğumuzu düşündüğümü hatırlıyorum, demiştim. Bazen cevap vermezdi, bazen de başka konulardan bahsederdi. Böyle olduğunda genellikle vazgeçerdim. Bu sefer öyle olmadı. Neyden bahsediyorduk, dedi. Anlattım.


-Neden bunca zamandır beklememe rağmen tek bir şey söylemedin?
-Nasıl dememi bekliyorsun, beni bu kadar korkutmuşken nasıl söyleyebilirdim?
-Gerçekten mi?
-Bunu yaptığını çok iyi biliyorsun.
-O zaman öyle gerekiyordu, eskisi gibi olamazdı.
-Peki ya şimdi?  
-Uzun süredir bekliyordum. Bunu anlamalıydın.
-Neden bekledin? Neden söylemedin?
-Doğru zamanın var olmadığını anlaman için geç kalman gerekiyordu.

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 4/24/2011 03:03:00 ÖÖ 2 yorum    

Nasıl anlatamıyorsun mesela?

11 Nisan 2011 Pazartesi

Yağmur devam etsin istiyorum aslında, sırf şu an için değil de yakın gelecek için belki. Aslında yarın için, şimdilik.Sabahın yedisinde uyanıp yarın, yine çıkarken evden... Gerçi yarın kaçta uyanacağımı bilemiyorum şimdi, hani farz ediyorum yarın sabah yedide  uyanıp oyalanmadan evden çıkıyorum, yağmur yağıyor olsa fena mı olurdu, diyorum.

Şimdi sabah sekizde otobüs durağında isem otobüsü kaçırmışım demektir. O otobüs duraktan sekize altı kala kalkar, neden bilmiyorum. Normalde beş kala kalkması gerekir ama altı kala kalkıyor işte ki ben o otobüsü kaçırmışsam eğer, durakta kimsecikler yoksa ve otobüs durağın hemen önünde beklemiyorsa, yani anlamışsam o sıkıcı ve yorucu otobüsü kaçırdığımı, o an yağmur yağıyor olmalı. Bir sürü otobüsün karşısında dumanlı havada durmuş ve kaçırmış olduğum ve belki evden kaçırmış olacağımı bilerek çıktığım kendi otobüsümün yokluğunu fark etmişsem, o an yağmurun altında olmalıyım. Nedeni falan yok. Birçok şeyin nedeni yok. Gerçi yarın yedide uyanacağım da yok. Ne yedide uyanacağım yarın, ne de normalde sekize beş kala kalkması gerekirken altı kala kalkmış olacağını bildiğim otobüse bineceğim. Sanıyorum. Olabilir de, neden olmasın? Ama pek sanmıyorum. Gerek de yok. Buna rağmen yarın yağmur yağsın istiyorum uyandığımda ve evden çıkarken işte... Her neyse baya uzattım, kısacası... Kısacası, kısacası da yok. Olsa yazardım. Belki.

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 4/11/2011 03:35:00 ÖÖ 0 yorum    

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Blog Design by Gisele Jaquenod

Work under CC License.

Creative Commons License