Rengârenk elbiseler, gömlekler; sarı saçlar, kızıllar, kahverengiler, beyazlar… İnsan kalabalığını izliyorum, oturuyorum, sıkılıyorum. Daha doğrusu, daralıyorum. Sıcaktandır diye düşünüyorum. Kışı hayal ediyor, hayalimde yağmuru ve ürperten rüzgarı yaşıyorum. Öyle de daralıyorum, değişen bir şey olmuyor. Oturuyor ve o kalabalığa bakıp sıcak ya da soğuğun hiçbir şeyi değiştirmediğini bilerek izliyorum. Usulca.
Küçük, sarışın bir kız çocuğu çekti dikkatimi sonraları. Annesi ile oturuyordu, aynı masada karşısında oturan turuncu sakallı adama gülümsedi. Kibardı. Adam babası olsa gerek, ya da dayısı belki… Masadaki güneş gözlüğüyle oynarmış gibi yaptı ufaklık, belli etmeden elini masanın karşısına doğru uzatıyordu hafif hafif. Anladım. Adama, tutsana, dedim, tutsana o küçücük masum eli. Tutmadı. Kız hala bekliyordu, umutla bekliyor kaçamak bakışlar atıyordu adama. O ise bir sigara yaktı. Ah, dedim, neden? Kız elini çeker gibi oldu hayal kırıklığıyla, işte o an adam tuttu o bembeyaz eli. Gülümsedi küçük. Ne de kibardı! Ve dönüp parlayan gözleriyle bana baktı, başarmıştı. Bakmaya devam edemedim, kaçırdım gözlerimi itinayla. O sırada, birkaç masa ötemde oturan genç kadını fark ettim, sandalyesinden kalkıyordu yavaşça, aksayarak yürüdü utana sıkıla. Sakattı bir bacağı, Üzüldüm, bakamadım daha fazla.
Kafamı yükseklere kaldırdım, daralıyordum hala. Ahşaptı çatısı binanın, gökyüzünü örtüyordu belli belirsiz. Kim bilir ne kadar eskiydi, diye düşünürken başka bir küçük kız çocuğunun sesiyle irkildim. Yanı başımda durmuş nefesi yettiğince parka gitmek istediğini anlatıyordu anneannesine. Kafasının iki yanından örgüleri sarkıyordu. Kibar değildi o.
Küçük
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Gönderen fortunato zaman: 7/08/2009 09:47:00 ÖS
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder