Ben diyalogları severim. Diyaloglar izlemeyi, yaratmayı ve unutmayı severim. İnsan ilişkilerini izlemeyi ve üzerine düşünmeyi de severim. Ama oturup tadından yenmez diyaloglarla bezeli bir senaryo yazamıyorum. Edebiyat beni heyecanlandırır, yada heyecanlandırırdı eskiden. Güzel hikayeler, karışık hayatlar, hayal dünyaları okumayı severim. Başkalarının hayatlarına okuyarak ulaşmaya çalışırım. Hala okumaya ve yazmaya gayret ediyorum. Ama oturup gurur duyabileceğim, sahipleneceğim bir hikaye yazamıyorum.
Bunları neden anlatıyorum?
Aslında hiç sevmediğim laftır: ‘Ben istesem şimdiye kadar bunun kat kat iyisini yapardım da, yapmadım be arkadaş. Yani bu da bir şey mi..’
Ama bu tarz şeyler söyleyeceğim. Çünkü her şey ucuzladı artık. Üretkenlikten çok maddi kaygılar ve popülarite bağımlılığı dört bir yanı sarmış durumda. Bu kaygılarla şekillenen hiçbir eserden yana olumlu görüşüm yok benim. Her yaz albüm çıkaran şarkıcılar gibi kitap basan yazarlarımız var. Ve ben, son birkaç gündür her yerde görmek ve duymak zorunda kaldığım o yazarlardan birinin yeni kitabının içeriğine dair tek kelime duymadım nedense. Edebiyatın geri plana itildiği, görsellik ve marjinallik adı altındaki bayağılığın birbiriyle yarıştığı bir çemberde, edebiyatın herhangi bir planda tutunamaması hiç de şaşırtıcı değil. Yalnız şunu söylemek isterim ki, eminim yazarlık oyununa yeni başladığı yıllarda çıkardığı ilk kitabını ve belki de ondan yıllar sonra yayınlanan ikinci kitabını bu genellemenin dışına alabiliriz. Zira onlar geleceğe zemin hazırlayacak ölçüde eserlerdir, beğenmek yada beğenmemek mesele değil, edebiyata dokunmak meselesi bu.
İşte ben bu yazarımızın vitrinlerden taşan kitap kapağı ile boğuldukça düşünüyorum, bunun sonu nasıl olacak? Hepimizin kütüphanesinin baş tacı dünya klasiklerinin asla unutulamayacak yazarları gibi kalmayacak belli ki yahut Türk edebiyatının asla eskimeyecek kalemleri gibi... Ve onların çoğu, kısa ömürlerine ölümsüz pek çok ömür sığdırarak ayrıldılar bu dünyadan, pek çoğu kalemlerini karnını doyurmak için kullandığından bunca esere hayat verdi, ama bir dakika.. Bir yazarın çok okunması elbette önemlidir, okunarak kazanması inanılmaz kıymetlidir, sevilmesi ve adının sürekli ön planda olması da öyle, ama bildiğim kadarıyla size henüz okumadığım pek çok edebi eserin öyküsünü anlatabilirim, ister klasik olsun, ister...ama şu yeni kitabın ve ondan önceki benzerlerinin yalnızca kapağından ve adından bahsedebiliyorum işte. Şimdi tekrar soruyorum, bunun sonu ne olacak?
Herhalde şu olacak: Gelecek zamanda çıkaracağı sayılı kitabın ardından kazandığı maddi manevi her şeyle birlikte on yıllarca adından söz ettirmeye devam edecek yazarımızın kitaplarının bahsini nadiren duyacağız. Daha çok kendisinin şanı sürüp gidecek ve ben adını her duyduğumda yeniden bunları düşüneceğim:
Bir edebi eserin methi yazarının methini geri planda bırakmadıkça başarılı değildir. Ben belki bu yüzden yazamıyorum, belki başka sebeple, hiç fark etmez. Neticede vitrinlere bakan buruk okur benim, o ise kitabının kapağında kasılan yazar.
1 yorum:
Daha çok gaste okuman lazım! Zira okusaydın görürdün; malum kitabın konusu 'erkeklik, erkek olma, kürt olma, hem kürt hem erkek olma, ataerkilliği devam ettiren kadınlar vs vs.' imiş(sanırım böyle böyle bir şeylerdi işte, neyse).
Hayır ama, ben biliyorum ki senin mideni asıl bulandıran şey 'in' olduğu için koltuğunun altına pembe kitap sıkıştıran insanlar. Yoksa 'Gail'in düşüşü sadece 2.7 saniye sürüyor'du bir vakitler.
Güzel zamanlardı...
(=
Yorum Gönder