Yıllar evvel, okumaya ayırdığım vaktin diğer tüm eylemlerime harcadığımdan açık ara fazla olduğu zamanlarda, daha mutluydum. Henüz on sekiz yaşımda bile değildim. Elbette o sıralarda da yaşama uğraşından az çok haberdardım sevgili okur, ancak henüz on sekiz yaşımda bile değildim işte ve birşeyler yapabilmek için henüz erkendi. Ben de okudum, ben de yazdım. Şimdi dönüp baktım ki raflarda pırıl pırıl duran fantastik kurgu serileri ve kafamdaki mutlu anılar dışında hiçbir şey kalmamış geriye, fakat düşündüğümde yıllar öncesini aylar öncesine nispeten mutlu hatırlıyor isem...
Bu konuyu açan aslında yıllar öncesinde yazdığım bir öyküdür. Öykünün kendisi değilse de yazılma sürecidir. Şöyle kısaca izah edeyim:
O zamana kadar kendi içinde bir bütünlük sağlayabilmiş hiçbir yazım yoktu; bir kısmı yazılmış, kalan çoğu ise yalnızca düşünülmüş ve hatta düşünüldüğü kadar da yaşanmış cümle toplulukları hem zihnimde hem de defterlerimde birbirinden bağımsız fakat aslında yalnızca benim bilebileceğim ve büyüklüğünden benim dahi emin olamayacağım bir uzun öykünün 'an'ları olarak dağınık bir düzende yer alıyorlardı. Bu uzun öyküyü bırakın kağıt üzerinde tamamlamayı, zihnimde bile hiçbir zaman tamamlayamadım ve o yaşların vermiş olduğu rahatlıkla yalnızca kendime sakladım ve şu an hatırlamıyorum.. Kaldı ki hatırlıyor olsam bile etkileyiciliği yalnızca o zamana özgüydü, yaşandı ve bitti. İşte bu yazılmamış öyküden bağımsız olarak yazdığım ilk tamamlanmış öykü Garip Bir His'tir. Gelişini aylar öncesinden hissettiren o fikrin tamamlanması ve yazıya dökülmesi yalnızca birkaç saat aldı. Öyle harikulade bir şey hayal etme sevgili okur, şimdi dönüp okursam uzun süredir ciddi eleştiri yapmamış halimle bile birçok eksik bulurum ben de, ama buradaki esas düşünce aylarca bir taslak olarak kafamda gelişen bir metnin sahiden vakti geldiğinde kendini yazdırmasıdır. Ben o öyküyü ne bir önceki ne de bir sonraki gece yazabilirdim. Ben o yüzden o öyküyü yalnızca o gece yazabildim.
Aylarca beklenen bu anın hissi pek anlatılacak gibi değil aslında, o yüzden hiç benzetmeye uğraşmayacağım fakat sen sevgili okur, şimdiye kadar en dolu dolu yaşadığın hazzı düşün ve sonra unut. En iyi ihtimalle buna benzer sayılabilir.
İşte geçtiğimiz hafta içi bir gün, havanın erken çöken karanlığıyla yağmurun sakinliğine sarılmış bir akşamüstü, ağır adımlarla yürür ve zihnimde yaklaşık sekiz saatlik bir ders yoğunluğunu taşırken bir anda sokak lambasının ışığıyla parlayan yağmur damlalarına baktım ve o birkaç saniye içerisinde az önce anlattığım evvel zamanı baştan sona anımsayıverdim. Bu defa bir öykü değil, bir romandan bahsediyorum. Zamanı gelene kadar bu konuyu tekrar açmayacağım fakat o zamanın şartlarını tekrar sağlamak adına bir defa olsun bahsetmem gerekiyordu.
Bonsoir..
Her ne kadar umursamaz görünsem de..
19 Aralık 2010 Pazar
Gönderen fortunato zaman: 12/19/2010 08:03:00 ÖS
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder