skip to main | skip to sidebar
Fotoğrafım
fortunato
aslında..
Profilimin tamamını görüntüle

...
Çömlekçi söyle bana,
nasıl bulunur gizli bir liman,
insan kendinden bunca korkarsa
...


Mazi

  • ► 2012 (4)
    • ► Ekim (1)
    • ► Ağustos (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Şubat (1)
  • ► 2011 (19)
    • ► Temmuz (4)
    • ► Haziran (2)
    • ► Mayıs (3)
    • ► Nisan (2)
    • ► Mart (3)
    • ► Şubat (2)
    • ► Ocak (3)
  • ▼ 2010 (13)
    • ► Aralık (3)
    • ► Kasım (1)
    • ► Ekim (2)
    • ► Eylül (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Mayıs (1)
    • ▼ Nisan (1)
      • Yani her zaman öykü yazamayabiliriz, öyle değil mi.
    • ► Şubat (1)
    • ► Ocak (2)
  • ► 2009 (17)
    • ► Aralık (1)
    • ► Kasım (3)
    • ► Eylül (1)
    • ► Ağustos (2)
    • ► Temmuz (7)
    • ► Haziran (2)
    • ► Nisan (1)

...
Yoksa bir an için bile olsa,
Senin kalbinin yanında
Olmak için mi yaratılmış?
...


Başka Dünyalar..

  • Yirmi İki Eylül

Siluetler

Mahzen

İnsanın başkasına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir. (Tezer Özlü)

Yani her zaman öykü yazamayabiliriz, öyle değil mi.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Bazı şeyleri o kadar çok erteledim ki bazen ucunu kaçırıp bir daha yakalayamayacakmışım, o öyle rüzgarda savrulup benden uzaklaşırken yalnızca ardından bakıp 'Ben bunu yapacaktım aslında.' diyecekmişim ve her şey için çok geç olacakmış gibi geliyor. Herkesin vardır böyle bir düşüncesi, insanlık hallerinden biri sonuçta, ama ben baya bi abartıyorum sevgili okur. Dersten, okuldan, bilmem neden yada yazmaktan bahsetmiyorum sadece, bazen uyumayı, yemeyi, konuşmayı falan da erteliyorum ben. Nereye varacaksa.. E illa ki uyuyacaksın diyebilirsiniz mesela. Herhalde illa ki uyuyacağım. Ben de diyorum ki illa ki uyuyacaksam neden erteliyorum öylesine. Ha, son günlerde de sırf bu durumu düzeltebileyim diye günün yarısını uyuyarak geçirdim o da ayrı konu. Sorunu çözmek için illa aksi yöne mi yüklenmem gerek anlamadım ki. Ne saçma şeyler.

Bu öğlen edebiyat sınavımız vardı ve adamcağız elimize bi sürü anı kitabının adı yazan bir liste vermişti seçin iki tanesini diye. Kaç gündür aklımdaydı bu, kitaplara baktım baktım, ikisi dışında hiç çekici gelmedi diğer kitaplar. O ikisi de benim için vakti gelmemiş kitaplardı. Düşündüm de, ben okumak için yanıp tutuşarak aldığım ve hemen yanıbaşımda duran binlerce kitabı okumamışken henüz, nicedir oturup adamakıllı kitap okuma fırsatı da bulmuşken, neden başka listelere bağlı kalayım? Aynen öyle sevgili okur, adamın listesinden okumadım ama sınavda iki anı kitabından bahsettim uzun uzun. Biri Pavese'in Yaşama Uğraşı, diğeri ise Tezer Özlü'nün Yaşamın Ucuna Yolculuk'u. Sınav kağıdın altına da yüzlerce satırlık bir not yazdım. Pavese'den bahsedip de Tezer'den bahsetmeden edemezdim, şimdiye kadar onun hakkında pek çok başarısız yazı girişimlerim olduysa da hiç yazmamıştım, ilk defa yazıyorum ve onun hakkındaki bu yazımı da oldukça başarısız buluyorum vs. diye. Ama gerçekten, benim için hakkında yazılması en güç kişi sanırım. Bilmiyorum.

Ha bir de...

Ne zamandır ertelediğim bir mesele var, aklıma her geldiğinde kendimi inanılmaz sorumsuz hissedip her unuttuğumda rahatlıyorum. Yapmak istemediğimden değil, sadece olması gerektiği şekilde yapamayacağımdan korkuyorum. Zaman dert değil ama ölmeden sözümü tutsam iyi olacak..


"Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması.."

Güzel havalar insanı yoruyor biraz, Orhan Veli de bundan yakınıyordu sanırım.

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 4/19/2010 06:41:00 ÖS    

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Ben de blog'unu okumayı kaç zamandır ertelemişim meğer... Bir şey yazarsan haber verirsin diye beleşcilik yapmıştım. İyi ki bu site işi çıktı yani :)
Şansın varken biraz daha ertele sonra erteleyemeceğin anlar gelecek.

21 Haziran 2010 22:53  

Yorum Gönder

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom)

Blog Design by Gisele Jaquenod

Work under CC License.

Creative Commons License