Bisiklete binmek istedim.
Henüz tam anlamıyla uyanmamıştım bile ve uyanmak da istemiyordum. Yine de, uyuyakaldım diyemezdim. O yüzden uyuyakalmamalıydım. Sabahları bisiklete biniyor olabilirdim. Bu sabah kesinlikle bisiklete binmeliydim.
Bisiklete binmeyi öyle çok istedim ki artık uykuma devam etmem mümkün değildi. Yataktan çıkmam, duş almam ve giyinmem yarım saatten fazla sürmedi. Kendi kendime bisikleti balkondan almam gerektiğini tekrarladığım halde masanın üzerinden arabanın anahtarlarını alıp evden çıktım.
Evden her çıkışımda peşimden gelen ‘Bir şeyi unuttum.’ hissi bu sabah beni unutmuş olmalıydı. Bir şeyi unutmuş olmak istedim. Çok önemli bir şeyi unuttuğumu çok geç fark edip eve dönmek zorunda kalmak… Evet, hiçbir şeyi unutmadığımı biliyordum.
“Hiçbir şeyi unutmadım.”
Bu basit cümleyi duymaktan öyle çok korktum ki yatağıma dönüp en çok yalnız kaldığım yere sığınmak istedim. Ben, her şeyi unutmak istedim ki bu hayatım boyunca duyduğum en güçlü ve en saf ikinci istekti. Geçmişimin yok olmayacağını biliyordum, ama bazı anılardan kurtulmanın düşüncesi dahi rahatlatıcıydı.
Arabanın soğuk koltuğuna oturup emniyet kemerimi takarken “Hadi ama!” dedim yüksek sesle, “herkesin unutmak isteyeceği anılar vardır, hastalık gibidir bu anılar; bazıları yalnızca can yakar, ama bazıları ise yavaş yavaş öldürür.” Sonra güldüm, bisiklete binmeliydim dedim. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda yanımdan bir bisikletli geçti ve ağlamaya başladım.
...
13 Eylül 2009 Pazar
Gönderen fortunato zaman: 9/13/2009 11:56:00 ÖS
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder