Bu eve uzun zamandır uğramamıştım. Bir bakıma, geçmişte kendimi rahatlatmak için içinden çıkmak bilmediğim yer şimdilerde yabancı sıfatıyla anılacak hale gelmişti.
Neden?
Ben neden buraya sırtımı döndüm?
Sırtımı yaslayacak daha iyi bir yer mi buldum?
Belki biraz evet. Ama her biraz evet gibi biraz da hayır.
Öyleyse hala; neden?
Anlatmak istediklerim mi tükendi?
Mümkün mü ki bu?
Öyleyse hala, hala neden?
Beni buraya küstürecek ne olabilir?
Ne? Neden? Niçin?
Şimdiyse ağır ağır çıkıyorum merdivenleri. Ahşap merdivenler, beton merdivenler, demir korkuluklar yada olmayan korkuluklar. Ne hatırlıyorum ne de seçebiliyorum bu karanlıkta, biraz korkarak basmaya yada elimi uzatmaya. Bastığım yer dışında bir yere değmekten çekinerek. Yabancı, demiştim. Belki de zaten her şey bambaşkadır şimdi eskiye kıyasla, hatırlamanın bir önemi yoktur belki, yada herkes değişmiştir tamamen, benim gibi. Belki. Ben değişmişsem, değişmiştir herkes benimle.
Yalan. (yada inanılmadan söylenmiş bir söz)
Hangisi?
Ne fark eder?
Eder mi?
Önemli mi?
Merdivenlerin sonuna geliyorum. Son basamak diğerlerinden birkaç santim daha yüksekçeymiş. Sanki anımsıyorum bunu. Belli belirsiz. Her anı biraz belli belirsiz gözümün önünde. Kafamın içinde. Belleğimde.
Solgun?
Her ne ise.
Herkes her şeyi unutur neticede, herkes herkesi... Belki evet, belki hayır. Ama unutur yine de, insan. Eskisinden daha az hatırlar bazen, yorulur da belki de ondan olur. Kim bilir?
O son yüksek basamakla birlikte ayak izleri de bırakıyor adımlarımı takip etmeyi. Çünkü merdivenin ulaştığı bu yazı odasında zamanın akışı bambaşka, ve tertemiz bu oda. Ahşap masanın (burada gözün her şeyi seçebileceği kadar ışık var açıkça) üzerinde zarafetle duran mağrur bir gaz lambası! Eskilerin bilgeliği, yeniliğin ihtişamı ile yanmamasına rağmen neredeyse odayı aydınlatıyor diyeceğim.
Alt tarafı bir gaz lambası olmasın?
Onda bir adamın sahip olmadığı onur var, tüm bu karanlığın içinde, başı dik.
Alt tarafı "yanmayan" bir gaz lambası?
Bunca uzaklığa ve unutulmuşluğa rağmen yanmaması için hiçbir neden yok oysaki.
O zaman yansın!?
Elbette yanacak!
Odanın içinde parlayan o ilk ışık demeti bir efsun gibi hayat verdi eşyalara. Halbuki gözün gördüğü ama beynin seçemediği, yada gözün önündekini beyne iletemeyeceği kadar kısa bir andır o ilk ışık demetinin yayılışı. İşte, zamanın işleyişi imkansızı olur kılıyor ya bu odada. O yüzden mümkün değil mi tüm hayatlar bu masanın başında.
Bir masa evet; ve bir tomar kağıt, ve de oldukça eski bir dolmakalem vardi o masanın üzerinde, şimdi görkemli bir aydınlığın kaynağı olan gaz lambasının haricinde.
Ne zamandır oturmamıştım o masanın başına?
Sadece bu eve uğramadığımdan beri mi?
Sahi, ne zaman unutmuştum bu evi?
Merdivenlerde göremediğim ancak kokusunu aldığım tozdan bir halı oluşturacak kadar uzun bir süre mi? İnsan yaşamında ne kadar uzun bir yere sahip öyleyse, veyahut ne kadar kısa insan yaşamı, bahsettiğimiz.
Öyleyse başka hiçbir şeyin önemi yok bu evin bu odasının içinde o masanın başında oturmuş malum dolmakalemi tutan meçhul elin varlığında.
Mümkün olan her şey burada. Bu masanın başında.
Geriye kalan hiçbir şeyin önemi gerçekten kalmıyor mu?
Hiçbir şeyin ve hiç kimsenin.
Artık zaman geldi.
Dönüş..
12 Temmuz 2012 Perşembe
Gönderen fortunato zaman: 7/12/2012 01:10:00 ÖS
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Cok guzel bi yazı olmus..
Yorum Gönder