skip to main | skip to sidebar
Fotoğrafım
fortunato
aslında..
Profilimin tamamını görüntüle

...
Çömlekçi söyle bana,
nasıl bulunur gizli bir liman,
insan kendinden bunca korkarsa
...


Mazi

  • ▼ 2012 (4)
    • ► Ekim (1)
    • ► Ağustos (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ▼ Şubat (1)
      • Yedi kez çağıracağım seni..
  • ► 2011 (19)
    • ► Temmuz (4)
    • ► Haziran (2)
    • ► Mayıs (3)
    • ► Nisan (2)
    • ► Mart (3)
    • ► Şubat (2)
    • ► Ocak (3)
  • ► 2010 (13)
    • ► Aralık (3)
    • ► Kasım (1)
    • ► Ekim (2)
    • ► Eylül (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Mayıs (1)
    • ► Nisan (1)
    • ► Şubat (1)
    • ► Ocak (2)
  • ► 2009 (17)
    • ► Aralık (1)
    • ► Kasım (3)
    • ► Eylül (1)
    • ► Ağustos (2)
    • ► Temmuz (7)
    • ► Haziran (2)
    • ► Nisan (1)

...
Yoksa bir an için bile olsa,
Senin kalbinin yanında
Olmak için mi yaratılmış?
...


Başka Dünyalar..

  • Yirmi İki Eylül

Siluetler

Mahzen

İnsanın başkasına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir. (Tezer Özlü)

Yedi kez çağıracağım seni..

21 Şubat 2012 Salı

-Gözlerini açık tut.
-Gözlerini açık tut.
-Gözlerini açık tut. 

Uzun gecelerin sabahları kısa olur. Uzun gecelere alışığım, son yıllarımın çoğunu bu şekilde geçirdim. Bu şekilde, bitmek bilmeyen gecelerle. Sabahın gelmediğine hiç şahit olmadım. Her gecenin bir sonu vardır, bir tüketeni, yerine geçeni, adı her ne ise her günü canlı kılan bir döngü bu. Bildiğimiz her şeyden aşikar bir son ve bir başlangıç özünde; ki yine gün geceyi boğacak, birkaç saat içinde güneş doğacak. 

Belki karanlığın çözünmesinden daha mühim sorunlara yoğunlaşırsam, belki bunu başarabilirsem, daha iyi bir yer bulabilirim kendime, daha güvenli bir yer, neden ihtiyacım olduğunu bilmeden, ihtiyacım olup olmadığını bilmeden, önemsemeden, olması gerektiği için aradığım, olması gerektiğini sandığım için gerekliliğine inandığım. Daha mühim sorunlara yoğunlaşıyorum. Şu olabilir mesela: Yeni güne gecenin karanlığında mı, yani üç ibre de itinayla üst üsteyken, tam on ikinin üzerinde üst üsteyken, üçü bir gibi dimdik dururken ve bu görüntü kusursuz haliyle on iki sayısının üzerinde ancak on iki saatte bir yakalanabilecek kadar özelken, ki koskoca on iki saat burada bahsettiğim, asırlık insan hayatı on iki saniyede yok olabiliyorken on iki saat öylesine muazzam ya işte bu muazzam zaman dilimini işaretleyen ve buna dahil olup aynı zamanda da hariç kalabilen o an, tüm ibrelerin on ikiyi işaretlediği gece vakti, yeni günün başlangıcı bu olabilir mi, yeni güne bu gecenin yoğun karanlığında mı adım atıyoruz? Yoksa gün sabaha gözümüzü açtığımız o ilk yarı uyanık anın biraz öncesi, nice adamın o baştan çıkaran davetkar yatağa, uyuşturan güzelliğiyle çağıran karısının sıcacık koynuna dönüp orada o an huzur içinde gözlerini son defa yummanın özlemini duyduğu, kendini iki koyu renk perdenin buluştuğu o ince aralıktan yatağa düşen altın rengine aldanarak uyku sarhoşu haliyle pamuktan da olsa cennetin ta kendisi olduğuna inandığı o yere sırtını dönmenin pişmanlığıyla cezalandırmak için suratına bir avuç dolusu su vurarak bu her daim kışkırtan zevkten bir adım uzaklaştığı o andan biraz, yalnızca biraz öncesi, o turuncu ışık demetinin öncüsü ufukta ilk belirdiğinde saat kaçı gösteriyorsa, diğerleriyle birlikte bir yarışa giren ve insanı oluşturan o ilk hücre gibi binlerce benzerine yalnızca şans eseri bir fark atan o ilk ışının göze görünmeyen ilk anı ile, yani gün kendini sabaha gebe bırakacak o ilk ışının karanlığı fethi ile mi başlıyor?


-Gözlerini açık tut. 


Tweet

Gönderen fortunato zaman: 2/21/2012 10:10:00 ÖS 2 yorum    

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Blog Design by Gisele Jaquenod

Work under CC License.

Creative Commons License