skip to main | skip to sidebar
Fotoğrafım
fortunato
aslında..
Profilimin tamamını görüntüle

...
Çömlekçi söyle bana,
nasıl bulunur gizli bir liman,
insan kendinden bunca korkarsa
...


Mazi

  • ► 2012 (4)
    • ► Ekim (1)
    • ► Ağustos (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Şubat (1)
  • ▼ 2011 (19)
    • ▼ Temmuz (4)
      • Pahada ağır, yükte hafif...
      • Henüz değil..
      • Anlıyorsun değil mi?
      • İki Temmuz
    • ► Haziran (2)
    • ► Mayıs (3)
    • ► Nisan (2)
    • ► Mart (3)
    • ► Şubat (2)
    • ► Ocak (3)
  • ► 2010 (13)
    • ► Aralık (3)
    • ► Kasım (1)
    • ► Ekim (2)
    • ► Eylül (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Mayıs (1)
    • ► Nisan (1)
    • ► Şubat (1)
    • ► Ocak (2)
  • ► 2009 (17)
    • ► Aralık (1)
    • ► Kasım (3)
    • ► Eylül (1)
    • ► Ağustos (2)
    • ► Temmuz (7)
    • ► Haziran (2)
    • ► Nisan (1)

...
Yoksa bir an için bile olsa,
Senin kalbinin yanında
Olmak için mi yaratılmış?
...


Başka Dünyalar..

  • Yirmi İki Eylül

Siluetler

Mahzen

İnsanın başkasına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir. (Tezer Özlü)

Pahada ağır, yükte hafif...

29 Temmuz 2011 Cuma

Ben diyalogları severim. Diyaloglar izlemeyi, yaratmayı ve unutmayı severim. İnsan ilişkilerini izlemeyi ve üzerine düşünmeyi de severim. Ama oturup tadından yenmez diyaloglarla bezeli bir senaryo yazamıyorum. Edebiyat beni heyecanlandırır, yada heyecanlandırırdı eskiden. Güzel hikayeler, karışık hayatlar, hayal dünyaları okumayı severim. Başkalarının hayatlarına okuyarak ulaşmaya çalışırım. Hala okumaya ve yazmaya gayret ediyorum. Ama oturup gurur duyabileceğim, sahipleneceğim bir hikaye yazamıyorum.

Bunları neden anlatıyorum?

Aslında hiç sevmediğim laftır: ‘Ben istesem şimdiye kadar bunun kat kat iyisini yapardım da, yapmadım be arkadaş. Yani bu da bir şey mi..’

Ama bu tarz şeyler söyleyeceğim. Çünkü her şey ucuzladı artık. Üretkenlikten çok maddi kaygılar ve popülarite bağımlılığı dört bir yanı sarmış durumda. Bu kaygılarla şekillenen hiçbir eserden yana olumlu görüşüm yok benim. Her yaz albüm çıkaran şarkıcılar gibi kitap basan yazarlarımız var. Ve ben, son birkaç gündür her yerde görmek ve duymak zorunda kaldığım o yazarlardan birinin yeni kitabının içeriğine dair tek kelime duymadım nedense. Edebiyatın geri plana itildiği, görsellik ve marjinallik adı altındaki bayağılığın birbiriyle yarıştığı bir çemberde, edebiyatın herhangi bir planda tutunamaması hiç de şaşırtıcı değil. Yalnız şunu söylemek isterim ki, eminim yazarlık oyununa yeni başladığı yıllarda çıkardığı ilk kitabını ve belki de ondan yıllar sonra yayınlanan ikinci kitabını bu genellemenin dışına alabiliriz. Zira onlar geleceğe zemin hazırlayacak ölçüde eserlerdir, beğenmek yada beğenmemek mesele değil, edebiyata dokunmak meselesi bu.

İşte ben bu yazarımızın vitrinlerden taşan kitap kapağı ile boğuldukça düşünüyorum, bunun sonu nasıl olacak? Hepimizin kütüphanesinin baş tacı dünya klasiklerinin asla unutulamayacak yazarları gibi kalmayacak belli ki yahut Türk edebiyatının asla eskimeyecek kalemleri gibi... Ve onların çoğu, kısa ömürlerine ölümsüz pek çok ömür sığdırarak ayrıldılar bu dünyadan, pek çoğu kalemlerini karnını doyurmak için kullandığından bunca esere hayat verdi, ama bir dakika.. Bir yazarın çok okunması elbette önemlidir, okunarak kazanması inanılmaz kıymetlidir, sevilmesi ve adının sürekli ön planda olması da öyle, ama bildiğim kadarıyla size henüz okumadığım pek çok edebi eserin öyküsünü anlatabilirim, ister klasik olsun, ister...ama şu yeni kitabın ve ondan önceki benzerlerinin yalnızca kapağından ve adından bahsedebiliyorum işte. Şimdi tekrar soruyorum, bunun sonu ne olacak?

Herhalde şu olacak: Gelecek zamanda çıkaracağı sayılı kitabın ardından kazandığı maddi manevi her şeyle birlikte on yıllarca adından söz ettirmeye devam edecek yazarımızın kitaplarının bahsini nadiren duyacağız. Daha çok kendisinin şanı sürüp gidecek ve ben adını her duyduğumda yeniden bunları düşüneceğim:

Bir edebi eserin methi yazarının methini geri planda bırakmadıkça başarılı değildir. Ben belki bu yüzden yazamıyorum, belki başka sebeple, hiç fark etmez. Neticede vitrinlere bakan buruk okur benim, o ise kitabının kapağında kasılan yazar. 


Tweet

Gönderen fortunato zaman: 7/29/2011 07:40:00 ÖS 1 yorum    

Henüz değil..

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Güzel bir yaz akşamıydı sanırım, ben serin ve hafif yağmurlu bir güz akşamı sanmıştım. Yanlış bir güne uyanmaktan çok zamanı yakalayamamış bir halim vardı. Aydınlık sokaklarda yürüdüm o akşam. Kalabalıklar ağır çekimde hareket ediyor gibiydi. Deniz kıyısına vardığımda gün batımını kaçırdığım için buruktum biraz, daha önce hiç görmemişim gibi. Aynı yerlerden defalarca geçtikçe fark ettim aynı şeyleri düşündüğümü. Daha çok, aynı şiiri arka arkaya okumak gibi.

Yürüdükçe kalabalıklar dağıldı sonra, kaç saat geçtiğini fark etmedim ancak kimseler kalmadı sokakta. Yorulduğumu düşündüğüm anlarda da durmadım üstelik. Ellerimi cebimden çıkarmadım bile. Sanki içimde inanılmaz bir huzur vardı, bazı düşüncelerime gülüyordum da sessizce. Yürüdükçe o huzur dağılmadı. Karanlıkla birlikte azalmadı. Kalabalıklar dağıldıkça o çoğaldı aksine.

Onunla birlikte aydınlık sokaklarda tek başıma bir kalabalık olduğumu sandım bir an, ve işte o zaman tekrar eden dizeler durdu kafamın içinde. İçimdeki o yersiz huzur beni sakinleştirmeye çalışsa da sokaklar tükendiğinde havanın aydınlanmamış olabileceği korkusuyla başbaşaydım. O anda yanılsama kalabalık dağıldı da tek başıma içimde koca bir karanlıkla kaldım. Denize çok uzak olmalıydım, kendime çok yakın.

Sadece bir yaz akşamıydı işte, güzden ırak, bahara yakın. Henüz yaşanmamış, yada çoktan yaşanmış. O akşam her akşam görülen bir düş belki, yada öncesi, sonrası. Belki arada bir, yada son defa...

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 7/13/2011 03:58:00 ÖÖ 0 yorum    

Anlıyorsun değil mi?

5 Temmuz 2011 Salı

Aslında böyle zamanlarda, diyor anlatıcı, bilmelisiniz ki beni bunca etkileyen hikayenin akışıdır ve o akışa dahil tüm adımlar söylenmeyen herşeyi anlatılmışçasına yaşatır. Buraya dikkat et okuyucu, tüm bu olup bitenin gerçek olmadığı, ihtimallerin verdiği gerginlik ve üzüntünün gerçek olmadığı anlamına gelmez. Aksine, söylenmeyen her söz ve saklanan her gerçek bir gün gelip de ortaya çıktığı andan daha çok zarar verir.


"...ve her söylediğim, kimsenin açamayacağı bir vasiyettir"

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 7/05/2011 03:30:00 ÖÖ 2 yorum    

İki Temmuz

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sondeyiş

Dolaştım yıllardır şurda burda,
Ucuz otellerde kaldım.

İğne iplik taşıdım yanımda,
Bir düzen tutturamadım.

Kadınlar da oldu elbet yaşamımda,
Biri hariç hepsini bağışladım.

Sınadım kendimi karşılıklı acıyla,
Ben hep ölüme ve aşka inandım.

Bir şey var dokunur bana;
Yüzüme uymayan iğreti adım.


Metin Altıok

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 7/02/2011 02:23:00 ÖÖ 0 yorum    

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Blog Design by Gisele Jaquenod

Work under CC License.

Creative Commons License