skip to main | skip to sidebar
Fotoğrafım
fortunato
aslında..
Profilimin tamamını görüntüle

...
Çömlekçi söyle bana,
nasıl bulunur gizli bir liman,
insan kendinden bunca korkarsa
...


Mazi

  • ► 2012 (4)
    • ► Ekim (1)
    • ► Ağustos (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Şubat (1)
  • ► 2011 (19)
    • ► Temmuz (4)
    • ► Haziran (2)
    • ► Mayıs (3)
    • ► Nisan (2)
    • ► Mart (3)
    • ► Şubat (2)
    • ► Ocak (3)
  • ▼ 2010 (13)
    • ▼ Aralık (3)
      • C'est le bien qui fait mal..
      • An
      • Her ne kadar umursamaz görünsem de..
    • ► Kasım (1)
    • ► Ekim (2)
    • ► Eylül (1)
    • ► Temmuz (1)
    • ► Mayıs (1)
    • ► Nisan (1)
    • ► Şubat (1)
    • ► Ocak (2)
  • ► 2009 (17)
    • ► Aralık (1)
    • ► Kasım (3)
    • ► Eylül (1)
    • ► Ağustos (2)
    • ► Temmuz (7)
    • ► Haziran (2)
    • ► Nisan (1)

...
Yoksa bir an için bile olsa,
Senin kalbinin yanında
Olmak için mi yaratılmış?
...


Başka Dünyalar..

  • Yirmi İki Eylül

Siluetler

Mahzen

İnsanın başkasına söyledikleri, kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir. (Tezer Özlü)

C'est le bien qui fait mal..

31 Aralık 2010 Cuma

Nasıl ki yüksek bir binanın girişinde durup da kafanızı yukarı kaldırdığınızda o bina sanki göğe uzanırmışçasına büyüyor büyüyor ve nasıl ki siz o binanın çatısına çıkıp da kendinizi aşağı bıraktığınızda yerle burun buruna gelmeniz an meselesi oluyorsa, gelecek de geldiğinde aynen böyle gelmiş olacak sevgili okur.

Ben bazı yazıların yazılmak için özel zamanları beklediklerini düşünedururken yılların geçmekte olduğunu fark etmiyor da değilim, hatta ben yalnızca bu bazı yazılar ve yaşanmamış anıların içinde dönüp dururken bir de bakacağım mezun oluvermişim. 

Mezun oluvermişim derken sahiden uzunca bir zaman geçmiş olacak demeye çalışıyorum, bunun arkasında başka bir anlam mı gizli diyecekseniz, hayır. Eğer öyle olsaydı, nasıl o nüktedan arkadaşlarım hayatın tüm ayrıntılarını samimi mizah perdelerinin arkasından anlatıyorlarsa, ben de alabildiğine soğuk ve bıkkın bir yalınlıkla şöyle söylerdim: Bugün yılın son günü ve ben rahatsız bir uykudan dinlenemeyerek uyanmış ders çalışmaya gayret ediyorum, ayrıca biliyorum ki yeni yılın ilk haftası sürekli ders çalışılarak geçecek ve sonuçta yine bunca günlük çalışmaya yakışmayan bir sonuçla bir diğer çalışma periyodu başlayacak… Bu bir gerçek, ama bu gerçek gerçekten umurumda değil; yani, motive olup çalışabilsem anatomi aslında müthiş zevkli. Fizyoloji de öyle, histoloji belki biraz. Biyokimyanın varlığı da eskisi kadar rahatsız edici değil. Sahiden bak. 


Aslında bu yıl kavramını uyduran ve dünden farklı olmayan yarına yeni bir anlam vermiş olan her kimse, kendisini tebrik ediyorum. Yeni yıl ve eski yılın son günü arkasındaki amaçları irdelemekle uğraşmayacağım sevgili okur, herkes her yerde bir şeyleri irdelemekle fazlasıyla uğraşıyorken bunca çabanın sonunda 'Evet, buldum, sebebi işte budur budur, bu kadar fenadır işte, buna bir çözüm bulmak gerek' deyip düşünmeye bir son vermelerini, bunun yerine halihazırda düşünmüş olduklarını tekrar tekrar söylemelerini hafif gergin bir rahatsızlıkla izlemekten de biraz yoruldum. 

İşte sanki bu akşam yatacak ve yarın bütün bir yılın yorgunluğunu dinlenmiş bir şekilde uyanacakmışçasına bezginim sevgili okur ve yeni yıldan da bir o kadar umutlu. Her şeyden, her zaman umutlu olduğum gibi umutlu değil, fakat yine de umutluyum. Çünkü tembelim, çünkü elimde bir fincan kahveyle saatlerce oturup düşünebilir ve kimsenin hatırlamayacağı şeyleri hatırlayıp sevinebilir yada üzülebilir ve tembelliğimden olsa gerek, düşünerek, sevinerek, üzülerek yorulabilirim. Ben sürekli bir şeyleri dramatize edebilir, sonra da sanki hiç var olmamışlarcasına unutabilirim. Kimsenin hatırlamayacağı anları hatırlayabilir ve üzerilerine yeni anılar inşa edebilir, herkesin hatırladığı şeyleri çoktan unutmuş yada yerlerine yaşanmamış anılar doldurmuş olabilirim. Her şeyi yapabilirim, ama bana sorarsanız hiçbir şeyi yapamam. 

Bu seneyi şu an bitirebilir, bir sonrakini başlatabilirim. Ama Tyler’ın yeni ‘yeni yıl dileği’ni okumayı bekliyor olacağımdan bunu yapmayacağım. Herkese iyi yıllar dilemek istiyorum, fakat her türlü dilek yavan kalıyor ve nasıl kendime beğendirebildiğim dileklerim olacak bilemiyorum. 

Sonuçta herkes yeni yıldan beklentilerini gizledikleri tatlı bir panikle başkalarından birkaç iyi niyetli cümle olarak duymayı umuyor. Dileklerini duyanlar da o tatlı paniklerinin neşeye ve umuda dönüşmesini sanki gerçekleşen dilekleriymişçesine yaşıyorlar. Bense başkalarına söylediğim bu alışılagelmiş söz öbekleriyle bir türlü barışamıyorum sevgili okur, herkes benim için kendi dileğini kendine dilesin ve kendi dileğiyle benden duymuşçasına mutlu olsun.. 

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 12/31/2010 05:09:00 ÖS 0 yorum    

An

28 Aralık 2010 Salı

-Sana ne anlatabilirim başka?
-Böyle karanlık ve yağmurlu bir havada…
-Hiç aklından çıktı mı? diyorum, birden başkalarına çeviriyor yüzünü.
-Çıkmalı ama.. diyorken sözünü kesiyorum,
-Biliyorum, diyorum, biliyorum ama hayır, doğru değil bu.
-Sen inanmıyorsun, diyor, ve inanmıyorsun, bak neredeyiz şimdi.

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 12/28/2010 06:47:00 ÖS 0 yorum    

Her ne kadar umursamaz görünsem de..

19 Aralık 2010 Pazar

Yıllar evvel, okumaya ayırdığım vaktin diğer tüm eylemlerime harcadığımdan açık ara fazla olduğu zamanlarda, daha mutluydum. Henüz on sekiz yaşımda bile değildim. Elbette o sıralarda da yaşama uğraşından az çok haberdardım sevgili okur, ancak henüz on sekiz yaşımda bile değildim işte ve birşeyler yapabilmek için henüz erkendi. Ben de okudum, ben de yazdım. Şimdi dönüp baktım ki raflarda pırıl pırıl duran fantastik kurgu serileri ve kafamdaki mutlu anılar dışında hiçbir şey kalmamış geriye, fakat düşündüğümde yıllar öncesini aylar öncesine nispeten mutlu hatırlıyor isem...

Bu konuyu açan aslında yıllar öncesinde yazdığım bir öyküdür. Öykünün kendisi değilse de yazılma sürecidir. Şöyle kısaca izah edeyim:

O zamana kadar kendi içinde bir bütünlük sağlayabilmiş hiçbir yazım yoktu; bir kısmı yazılmış, kalan çoğu ise yalnızca düşünülmüş ve hatta düşünüldüğü kadar da yaşanmış cümle toplulukları hem zihnimde hem de defterlerimde birbirinden bağımsız fakat aslında yalnızca benim bilebileceğim ve büyüklüğünden benim dahi emin olamayacağım bir uzun öykünün 'an'ları olarak dağınık bir düzende yer alıyorlardı. Bu uzun öyküyü bırakın kağıt üzerinde tamamlamayı, zihnimde bile hiçbir zaman tamamlayamadım ve o yaşların vermiş olduğu rahatlıkla yalnızca kendime sakladım ve şu an hatırlamıyorum.. Kaldı ki hatırlıyor olsam bile etkileyiciliği yalnızca o zamana özgüydü, yaşandı ve bitti. İşte bu yazılmamış öyküden bağımsız olarak yazdığım ilk tamamlanmış öykü Garip Bir His'tir. Gelişini aylar öncesinden hissettiren o fikrin tamamlanması ve yazıya dökülmesi yalnızca birkaç saat aldı. Öyle harikulade bir şey hayal etme sevgili okur, şimdi dönüp okursam uzun süredir ciddi eleştiri yapmamış halimle bile birçok eksik bulurum ben de, ama buradaki esas düşünce aylarca bir taslak olarak kafamda gelişen bir metnin sahiden vakti geldiğinde kendini yazdırmasıdır. Ben o öyküyü ne bir önceki ne de bir sonraki gece yazabilirdim. Ben o yüzden o öyküyü yalnızca o gece yazabildim.

Aylarca beklenen bu anın hissi pek anlatılacak gibi değil aslında, o yüzden hiç benzetmeye uğraşmayacağım fakat sen sevgili okur, şimdiye kadar en dolu dolu yaşadığın hazzı düşün ve sonra unut. En iyi ihtimalle buna benzer sayılabilir.

İşte geçtiğimiz hafta içi bir gün, havanın erken çöken karanlığıyla yağmurun sakinliğine sarılmış bir akşamüstü, ağır adımlarla yürür ve zihnimde yaklaşık sekiz saatlik bir ders yoğunluğunu taşırken bir anda sokak lambasının ışığıyla parlayan yağmur damlalarına baktım ve o birkaç saniye içerisinde az önce anlattığım evvel zamanı baştan sona anımsayıverdim. Bu defa bir öykü değil, bir romandan bahsediyorum. Zamanı gelene kadar bu konuyu tekrar açmayacağım fakat o zamanın şartlarını tekrar sağlamak adına bir defa olsun bahsetmem gerekiyordu.

Bonsoir..

Tweet

Gönderen fortunato zaman: 12/19/2010 08:03:00 ÖS 0 yorum    

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Blog Design by Gisele Jaquenod

Work under CC License.

Creative Commons License