...
Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir...
Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, -söz aramızda- gene hoş şeydir.
Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.
Sabahattin Ali
Değirmen'den...
23 Kasım 2009 Pazartesi
Gönderen fortunato zaman: 11/23/2009 08:24:00 ÖS 0 yorum
Psikoz
15 Kasım 2009 Pazar
Bu yoğun karanlığın içine uyandığımda nasıl bir yanılgının içinde bulunduğumun farkındayım. Burası gözlerimi yummaya ihtiyaç duyduğum o alışıldık yer değil, hiçbir zaman olmadı. Yine de ben gözlerimi yumuyorum ve evet, aynı karanlığın içine tekrar uyanıyorum. Bildiğim tek gerçek, gözlerimi kaç defa kapayıp açsam da bu karanlığın aynı karanlık olacağını düşünmemem gerektiği.
Hayır, burada gerçekleri istemek yanılgının ta kendisi. Burada karanlık, yanılgının ta kendisi. Burada yanılgı, kendi varlığım. Burası karanlık ve karanlık benim. Ben yanılgıdan başka hiçbir şeyim ve karanlık, benim varlığımla birlikte kendisinin acınası bir yanılgı olduğunu ispatlıyor.
Nefes al. Ver.
Tekrar nefes aldığım o an, karanlığı ciğerlerimden uzaklaştırıyorum. Soğuğun içine yayılan nemli havayla birlikte buharlaşan halini izliyorum. Ciğerlerim temizleniyor ve artık nefes almaya ihtiyacım olmadığını biliyorum. Dahası, artık ağzımdaki kuruluğu yok etmek için suya, görmek için ışığa, yazmak için harflere ihtiyaç duymuyor oluşum. Bunların hepsine sahip olmak için var olmam gerekmiyor, var olmak içinse bunlara sahip olmak zorunda değilim. Burası artık karanlık değil, ve yanılgım varlığımdan büyük bir duruma geldiğinde yaşamak için ihtiyaç duyduğum ne varsa, hepsi anlamsızlaşıyor.
Burada, bir daha asla karanlık olmayacağını anlayabiliyorum. Bir başka deyişle, doymak için yemek mecburiyetinde olmayacağım, ısınmak için sıcak, uyumak için yatak aramayacağım. Baştan çıkarılmak için nefes alıp veren birine ihtiyacım yok. Çünkü bu yanılgının da ötesinde anın gerçekliğinin son bulduğu yerde, benim varlığım, tüm gereklerin buharlaşıp uzaklaştığını gösteriyor.
Derinlerde, birinin nefes alp verişlerini duyuyorum. Acı çekiyor, zihninin yanılgılarını fiziksel acılardan daha aydınlık varsaydığını biliyorum. Nefes aldığını duyduğum süre boyunca acısının artarak tüm karanlığı bedenine sardığını görüyorum. Tüm bunları görmek için gözlere ihtiyacım yok.
Nefes al. Ver.
Bunu seziyor. Artık soluğunu duymuyorum. Onu duymak için kulaklara ihtiyacım yok. Son soluğunu verdiğinde, onun da yaşamak için ihtiyaç duyduğu ne varsa, hepsi anlamsızlaşıyor. Burada yanılgının kanunları işliyor, burada varlığın ötesinde hiçbir şey yok, burada bir daha asla karanlık olmuyor.
Gönderen fortunato zaman: 11/15/2009 08:03:00 ÖS 0 yorum
İşte Son...
6 Kasım 2009 Cuma
Herşeyin sonu; gecenin örtüsü,
Çok derin değil ama idrak edemiyorum,
Gördüm benden öncekini, korkunç görünümde,
İşte Son...
Aşk çok eskiden terk etti beni, yola koyuldum,
Onun yolu genç bir adamla, yaşam küflü ve paslı.
Şimdi insanın ötesinde, hiçbir dostum yok.
Benim için ümit yok, ışığın pırıltısı hiç yok,
Kara patikamda, ödünç bir teselli,
Henüz buluşacağım gülen bir yüzle ve dürüst
İşte Son...
Aleister Crowley
Gönderen fortunato zaman: 11/06/2009 02:16:00 ÖÖ 0 yorum